“Ben hep, her şeyi sonuna dek sevgiyle yaşamayı seçtim. Ölüm benim için ürkütücü bir şey değil. Ben ancak şarkı söylemediğim zaman ölürüm.” Edith Piaf… Edith Piaf biyografi
She and Girls Dergisi, Moda Dergisi, Alışveriş Dergisi.
Instagram Hesabımız
Bazı sesler vardır, duyduğunuz anda kendinizi başka bir yerde hissedersiniz. Eğer zihin ışınlanması diye bir şey varsa “Nonje ne regrette rien” şarkısına ne zaman denk gelsem kendimi Paris’in kalabalık kafelerinden birinde Eyfel Kulesi’ne karşı kahvemi yudumlarken bulmam bundandır.
Eğer çalan “Padam Padam” şarkısıysa mevsim bir anda ilkbahar oluverir; ağaçlar yeşermeye başlamıştır, ben de doğanın canlanmasına ve bütün canlılara yüzümde bir gülümsemeyle karşılık veririm!
Fransız filmlerini izlemesek de her an her yerde denk gelebileceğimiz, aşina olduğumuz, efsane sesin sahibi Edith Piaf! 20. Yüzyıl ikonlarından biri olan Edith Piaf’ın şarkılarına “The Dreamers, Inception, La Mome, How I Met Your Mother” gibi günümüz film ve dizilerinde rastlamak da mümkün…
Şu bir gerçek ki Fransızca dünyanın en etkileyici dillerinden biri. Şarkı dinlemiyor olsak da çoğu kişiyi konuşma dilinin tınıları bile etkileyebilir. Peki kulağımıza çalındığı anda yüzümüze kocaman bir gülümseme yaratan şarkıların sahibi hakkında neler biliyoruz acaba?
Film gibi bir hayat yaşayan (bu da olamaz dediğimiz!) nihayetinde “La Mome” adıyla hayatı sinemaya uyarlanan gerçek adı Edith Giovanna Gassion olan yarı İtalyan, yarı Faslı ama Fransa’nın sembolü Edith Piaf’ ın hayatı tam olarak bir dramdır.
Paris’ te 20. Bölgede Belleville Sokak’ ta dünyaya gelir. Evet, sokakta doğar. Annesi doğumhaneye gitmeye fırsat bulamadan onu kaldırımda doğurur. Hala o kapıda şu yazı levhası vardır; “Sesiyle dünyayı sallayan Piaf yokluk içinde bu evin basamaklarında dünyaya gelmiştir.
” 19 Aralık 1915’te dünyaya geldikten bir süre sonra annesi onu anneannesi Emma’ya bırakır. Babası da I. Dünya Savaşı sırasında orduya katılmıştır. Anneannesi hayvan terbiyecidir. Anneannesinin yanında düzgün bakılmadığını düşünen babaannesi, onu Normandiya’ da yer alan kendi işlettiği geneleve götürür.
Piaf orada yaşadığı yıllar için “ömrünün en neşeli yılları olduğunu” söylemiştir. Beş yaşındayken geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle kör olur. Kısa bir süre sonra iyileşse de o günler için “…Karanlıkta geçen bu sürenin bana başkalarından değişik bir duyarlılık kazandırdığını düşünmüşümdür hep…” demiştir.
Babası Piaf’ı yanına alır. On beş yaşına kadar babasının çalıştığı sirkle birlikte köyden şehre, meyhaneden bara sürüklenip durmuştur. Babasından şiddet de görmektedir. Dokuz yaşındayken akrobasi yapmasını ister babası. Ama bu konuda yeteneği yoktur.
Babası Piaf için, “Bu kızın her şeyi gırtlağında, ellerinde iş yok!” der. Babasıyla yaşadığı bu dengesiz ilişki ile erkeklerle olan ilişkilerindeki güvensizliğin de temeli atılmış olur.
On beş yaşındayken babasının yanından ayrılır ve sokaklarda elinde akordeonu ile şarkı söylemeye başlar. Yakın arkadaşı Simone Berteaut ile hep yan yanadırlar.
İlk aşkı ile de sokaklarda şarkı söylerken tanışır. Aşkın adı Louis Dupont’ dur. Aşkının peşinden Pigalle’ ye taşınır ve kötü yerlerde şarkı söylemeye devam eder.
1933’ te Marcelle adını verdiği bir kızı olur. ‘Güçlü, güneş ışığı’ adını verdiği kızını yanına alıp Paris sokaklarında şarkı söylemeye döner. Ama kızının babası çocuğunu kaçırır ve onun yanındayken 1935’ te henüz iki yaşındayken menenjitten vefat eder.
Edith Piaf’ın güneşi batmıştır artık. Hatta o kadar kötü bir durumdadır ki battığı yerden yukarı çıkmaya bile çalışmaz. Alkol ve uyuşturucu batağına sürüklendiği ilk dönem kızını kaybetmesiyle başlar.
Genç yaşında çirkinlikler, kötülük ve acı dışında pek bir şey görmez. Sevgilisi Albert onu bedenini satmaya zorlar. Ünlü olmadan önce ondan kurtulmayı da başarır.
1935 yılında yine sokaklarda, Fransa Milli Marşı olan La Marseillase’ yi söylerken dönemin ünlü bir yapımcısı olan Louis Leplee tarafından keşfedilir. Leplee, “burası böyle bir sesle şarkı söylemeniz için uygunsuz bir yer” der. Sahibi olduğu Gerny’s Kabere’ de sahne almasını ister. Her gecenin bir sabahı vardır işte. Şans artık Piaf ‘tan yanadır.
Leplee, bana Paris sokaklarında şarkı söyleyen bir serçeyi hatırlatıyorsun der. “La Mome Piaf” , “Kaldırım Serçesi Piaf” adıyla bir gecede ünlenir. 1936’ da plak yapar. “La Mome Piaf” bir gecede nasıl ünlü olduysa, Leplee’ nin sauanada öldürülmesi üzerine bir gecede de geldiği yere döner. Talihinin döndüğünü düşünürken dünyası yine başına yıkılmıştır. Çünkü cinayet zanlısıdır…
Küçücük sıska bir bedenden çıkan bu etkileyici ses büyüsünü yeniden Raymond Asso sayesinde kazanır. Tam bir çıkmazdayken Raymond Asso’ yu arar ve ona yeni kapılar açılıverir. Müzik eğitimi de alır. Önce kabare ve varyatelerde sahne alır. Sonrasında radyo ve plaklar takip eder. Asso’ nun 2. Dünya Savaşı sırasında askere gitmesiyle özel ilişkileri de son bulur.
1940’ ların sonunda okyanusları aşıp Kanada ve Amerika’ da turneler yapar. “La Vie En Rose” adında İngilizce şarkısı da bu döneme aittir. Ünü Fransa sınırlarını aşmıştır. Şarkıcılığının yanı sıra iyi de bir oyuncudur. Biri Jean Renoir filmi olmak üzere on filmde rol alır. Arkadaşı Jean Cocteau’ nun tiyatro oyunlarında da oynar. Oyunculuğu da son derece başarılı bulunur.
Bu sırada ünlü bir boksörle büyük bir aşk yaşar. Bu defa aşkın adı Marcel Cerdan’ dır. Hayatının aşkıyla buluşmayı beklerken Marcel’ in de bulunduğu uçak düşer. Uçaktan kurtulan olmaz! Kaldırım Serçesi Piaf’ın kanatları bir kez daha kırılmıştır. Piaf için artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Depresyon yakasını bırakmaz!
Hayatının iki farklı döneminde dibi görmüştür. Alkol ve morfin bağımlısı haline gelmiştir. Biri güneş ışığı kızının kaybı diğeri ise hayatının aşkı Marcel’ in kaybıdır. ‘Hymnea Lamour’ şarkısını Marcel için yazar ve seslendirir.
Sonrasında iki defa daha evlenir.
Son eşi Theor Serapo ile Güney Fransa’ ya taşınıp sakin bir hayat yaşamak isterler. Edith Piaf’ ın hayatını dikkatle incelediğimizde fark ederiz ki dönemin birçok kadın sanatçısıyla hayatı benzerlik gösterir. Frida ve Marilyn Monreo bunlardan ikisidir. Bu sanatçıların topluma uyum sağlayamama, alkol ve uyuşturucu ile yaşadıklarını unutmaya çalışıp kendilerini bulmaya çalıştıklarını görürüz.
Yaşamı boyunca dört araba kazası yaşayan Piaf’ ta morfin bağımlılığı gelişir. 1951’ den 1963’ e kadar “dört otomobil kazası, bir intihar, dört uyuşturucu ve alkol koması, üç karaciğer koması, bir sinir krizi, yedi ameliyat, iki zatürre ve bir akciğer ödemi” geçirir. 1963’ te Grasse’ de karaciğer kanseri nedeniyle kırk sekiz yaşında hayata veda eder.
Kaldırımda doğan, kaldırımda büyüyen Piaf’ın ilk sahnesi, ilk aşkı, ilk eğitim yeri Paris kaldırımlarıdır. Paris Başpiskoposu “iffetli bir hayat yaşamadığı” gerekçesiyle dini tören yapmaz. Paris sokakları ve kaldırımları onu son yolculuğuna uğurlamak için hıncahınç dolar.
Piaf’ın acılarla dolu hayatına baktığımızda şarkılarını doğrudan hayatından aldığı kesitlerden, acılardan, korkulardan, deneyimlerinden oluştuğunu görmekteyiz. Kırk sekiz yıllık ömre sığan dört yüz otuz beş şarkı bize emanettir.
Clarissa P. Estes’ in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında yazdığı gibi: “…Güçlü olmak, kas geliştirip şişirmek anlamına gelmez. İnsanın, kaçmadan kendi tanrısallığıyla buluşması, kendi kafasına göre vahşi doğayla iç içe bir hayat yaşaması anlamına gelir. Öğrenebilmek, bildiklerimize katlanabilmek anlamına gelir. Dayanmak ve yaşamak anlamına gelir…”
Her türlü zorluğa dayanan Edith Piaf gibi karşımıza çıkan tüm engellerin önünde dimdik ve güçlü durmak bizim görevimizdir.
Kadının kadına emaneti varoluşumuzda yatan ‘vahşi’ benliğimize sahip çıkıp, kendimizi keşfe giden yolda birbirimize destek olmaktır.
Sıdıka Sarpen