“Ben Aysu olarak eğer kendini ifade edemeyen, her şeyden korkan, anksiyetesi yüksek, öz güvensiz birinden her gün yeni bir ben yaratabiliyorsam, yapamayacağımı düşündüğüm şeylere her gün bir adım daha yaklaşıp başardığımı görüyorsam, kendi gerçekliğimin peşine düştüysem bunun tek sebebi her şeyin dönüşebileceğine ve sınırların aşılabileceğine olan inancımdır. Aysu Bastoncu Thetahealing
She and Girls Dergisi, Moda Dergisi, Alışveriş Dergisi.
Instagram Hesabımız
Ve inanın sizden daha fazla şey bildiğini düşündüğünüz, sizi sınırlandıranların çoğunun dedikleri doğru değil, tecrübeyle sabit. O yüzden kendinize ve değişimin mümkün olduğuna inanmaktan vazgeçmeyin” bu cümleleriyle, spiritüel alanının gücünü net bir şekilde ifade eden ve ruhunun bilgeliğini takip eden Aysu Bastoncu ile çok keyifli bir röportaj yaptık.
Bu etkili alanı ve Aysu Hanımın hikayesini gelin kendisinden dinleyelim.
Röportaj: Melek Şenol
Ben kimim?
İsmim Aysu mimarlık okudum, çocukluğum çok yalnız ve içe kapanık geçti, sanki hep bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordum içimde. Bilimselliği ilke edinmiş, spiritüellik ile hiç ilgilenmeyen, inanmayan bir ailede büyüdüm ve belirli bir yaşa kadar kendi mantığıma uyan bir hayat görüşüm vardı.
Üniversiteden sonra kendi kararım ile uzun bir süre psikolojik destek aldım fakat inançlarımın bir kısmı dönüşse de hep eksik parçalar vardı ve bir türlü bu yaşantım, ailem ile birleşmiyordu kafamda. Ta ki hayatımda ciddi bir kırılma noktası yaşayana kadar…
4 yıl kadar önce kariyerimde ilerlemek için Barselona’da yüksek lisans yapmaya gittim ve her şeyin sıradan ve normal geçeceğini düşünürken, bir anda Barselona’da yaşanan geçmiş yaşamımdan ve travmalarından görüntüler görmeye başladım. Tabii ki ilk başta anlamadım ve deliriyorum sandım, bu ancak filmlerde olabilirdi, ta ki gördüğüm görüntülerdeki kadının yaşadıkları ile çocukluğumdan beri anlamlandıramadığım duygularımın örtüştüğünü görene kadar.
Benim gibi hiç spiritüellik ile ilgilenmemiş ya da reenkarnasyon hakkında bilgisi olmayan bir insan için gerçekten çok zor süreçlerdi. Şu an çok minnettarım çünkü bana hayatımı yeniden inşa etmek ve kim olduğumu hatırlamak için 2.bir şans verilmiş gibi hissediyorum.
Thetahealing’e nasıl başladım?
Tabii ki Barselona’dan döndükten sonra travmalarımı iyileştirebilmek için yardım almam gerekti ve bu süreçte Barselona’ya gitmeden önce bir arkadaşımın “istersen dene” dediği regresyon (geçmiş yaşam) terapistine ulaştım.
(Nasıl daha gitmeden ihtiyacım olacak olan gönderilmişti değil mi?) Terapistimle yaptığımız geçmiş yaşam çalışmalarından ve hayatımın, enerjimin nasıl değiştiğini gördükten sonra insanlar bunu bilmeli, onlara anlatmalıyım ki benim yaşadığım gibi kendilerini kaybolmuş ve çaresiz hissetmesinler ve çocukluklarından beri anlamlandıramadıkları şeyleri anlamlandırmalarında yardımcı olabileyim istedim ve tabi ki gene tesadüfen tanıştığım (tesadüf yoktur) birisinin beni thetahealing’e yönlendirmesi ile bu yolculuğum başladı.
Benim için thetahealing’i öğrenmek ve uygulamak arasında çok zaman geçmedi sanki. İçimde halihazırda olan bilgiyi uyguluyormuşum gibi hissettim ve kendime uyan başka teknikler de geliştirdim. Kısacası benim için hiç bitmeyen bir yolculuk ve başkalarının da yoluna eşlik etme fırsatı doğdu böylece…
Thetahealing nasıl çalışır?
Aslında bütün enerjisel çalışmaların nihai amacı ışığımız ile bağlantımızı tekrar kurmak üzerinedir. Işığımıza tekrar ulaşmak ise bizi geriye çeken inanç yüklerimizden kurtulmak ile mümkündür. Thetahealing ‘in en önemli özelliği inançlar üzerine çalışıyor olması ve Theta dalga boyunda, bilinçaltının ön planda olduğu ve bilginin hızlı bir şekilde aktarıldığı, özümsendiği bir alanla çalışıyor olmanız.
Danışanın kendi alanından alınan cevaplar ile kök inançlarını bulup dönüştürmeyi hedefler ve dönüşen inançlar duyguları da dönüştürür. Her konu üzerine çalışılabilir ilişki, öfke, korku, haksızlık, travma, iş, aşk, kalp kırıklığı, hatta kahveyi neden sütlü içtiğinizin bile inancını bulup dönüştürebiliriz😊 Ne kadar çok inancı kendinize yük ettiğinizi görünce şaşıracaksınız ve sonrasında bir rahatlama gelecek. Danışmanın görevi bu süreçte güvenli alan oluşturup eşlik ve rehberlik etmektir.
Celenes By Sweden Yüz Bakım Kremleri ile Sağlıklı ve Işıltılı Güzellik
“Cevaplar içimizde” diye boşuna söylenmiyor, aslında biliyoruz her şeyi sadece hatırlamamız gerekiyor. Bir inanç değişir, hayatın değişir mottosuna ben çok inanıyorum ve yaşıyorum. Şu an hayatımda beni en tatmin eden şey değişime, dönüşüme kanal olmak ve insanların hayatlarındaki hızlı değişimleri ve dönüşümlerini görmek.
Hep çok uzun ve zorlu bir süreçmiş gibi aktarılan bu değişim, dönüşüm eğer ruh hazırsa çalıştığımız konu ile ilgili 1 günde bile gerçekleşebilir, önemli olan bilincin ve frekansın değişmesi, sonra zaten etrafındaki her şeyin dönüşmeye başladığını göreceksin.
Danışman seçerken neye dikkat etmeliyiz?
En önemli şey, danışmanın niyeti! Gerçekten bana yardımcı mı olmak istiyor, yoksa şifa ihtiyacımdan faydalanmak mı? Bir de danışmanın kendi üzerinde düzenli olarak çalışması çok önemli, kendini ne kadar ileri taşıyabiliyorsa sana da oraya kadar eşlik edebilecektir.
Hayatımızın kontrolünü nasıl ele alırız?
Öncelikle hayatımızı ve deneyimlerimizi kendimizin, yani inançlarımızın yarattığını idrak etmeliyiz. Sonrasında duygularımızın ve inançlarımızın sorumluluğunu alıp, dışarıdaki sesleri değil, içeriyi dinlemeliyiz. O küçük çocuğun bedeniniz ile büyüdüğünü sanıyorsanız yanılıyorsunuz, o hala kalbinizde sizin onu duymanızı bekliyor.
Bize hep dışarıya bakıp kendimizi başkalarının gözünden görmemiz öğretildi ama kimse içimizdeki cevapları ve özümüzü bizden iyi bilemez. Eşlikçilerimiz olacaktır hayatta fakat bu bizim hayat yolculuğumuz bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bize artık hizmet etmeyen inançlarımızı bulmak, dönüştürmek üzerimizdeki yükleri kaldıracak, özümüze daha da yakınlaştıracak ve hatta insanlarla ilişkilerimizi bile olumlu olarak değiştirecektir.
Bize hep hayatın amacı dışarıda kurulmuş sistemi takip edip, başarıyla geçmek olarak tanıtıldı. Aslında hayatın amacı, hayat derslerini alıp özüne, kendi ışığına tekrar kavuşabilmektir. Ve öz kalbimizde yatmaktadır…
İçime giden yolculuğa nasıl başlayabilirim?
Ben bu durumu yolculuk olarak adlandırıyorum, nasıl bilmediğiniz bir yere yolculuğa çıkarken hem ihtiyacınız olan şeyleri yanınıza alırsınız, hem tedirgin olursunuz acaba beni neler bekliyor diye, hem de yeni bir şeyler deneyimlemenin, öğrenmenin heyecanı vardır ya, işte bence içsel yolculuk tam olarak bu İhtiyacınız olan şeyler; hayatınızda beğenmediğiniz şeylerin değişebileceğine inanmak, biraz cesaret ve bolca merak…
İlk başta o karanlığa ve bilinmezliğe dalmanın zor geldiğini ve korkuttuğunu biliyorum, o yüzden iç sesinizi duymanıza rehberlik edebilecek, güvenebileceğiniz biriyle başlamak çok değerli. Sonrasında zaten zamanla nasıl bağlantı kuracağınızı kendiniz öğrenirsiniz, kendinizi sabote ettiğinizi düşündüğünüz noktalarda danışmandan tekrar destek alabilirsiniz.
Unutmayın ki içimiz katman katmandır ve şu an eğer bir katman kendini göstermeye başladıysa, sürekli size hayatınızda sinyaller veriyorsa, orayı çözme zamanınız gelmiştir, artık hazırsınız
Enerji çalışmaları hurafe mi, korkmalı mıyız yoksa gerçekten işe yarıyor mu? ve Neden popülerleşti?
Bize spiritüellik hep üç harfliler, şeytanlar, ruhlar ya da dolandırıcıların olduğu korkulması gereken bir alan olarak öğretildi. Şahsen ben de kendi yaşadığım dönüm noktasına kadar kesinlikle hurafe ve korkulacak, asla girilmemesi gereken bir alan derdim fakat gerçek şu ki; ne kadar 3 boyutlu düzlemde yaşadığımızı ve daha ötesinin olmadığını düşünsek de 12 boyut var ve bu boyutlar ile zihnimizdeki blokajları açtıkça iletişimimiz artmaktadır.
Işık kaynağına yaklaştıkça, aldığımız enerji ve bilgiler de kirliliğinden kurtulup saflaşmaktadır. Tabii ki bu enerjileri kötüye kullananlar var ne yazık ki, o yüzden dikkatli olmak ve bu kişi benim ve bütünün faydasına mı çalışıyor bunu sormak gerek.
Enerji çalışmalarının popülerleşmesinin 2 sebebi var;
Sebebi duyusal olarak çok algılayamasak da Dünya enerjisi 2012’den itibaren 5.boyuta yükseltilmeye başlandı ve birçok kişi uyanışa geçti.
Bu ne demek; artık enerji 3 boyutlu düzlemden daha yukarıya taşındı. Enerjinin yukarıya taşınması demek; içimizdeki bizi aşağı çeken düşük frekansların, enerjilerin yükselmek için açığa çıkması ve artık görmezden gelemediğimiz bir noktaya ulaşması, kısacası ya enerjiyi dönüştürüp yükselteceğiz ya da onu savaş, öfke, depresyon, hastalık gibi patlamalar ile dışarı atmaya çalışacağız.
Öfke, daha çok öfkeyi savaş daha çok savaşı, üzüntü daha çok üzüntüyü doğurur. O yüzden sizi aşağı çeken enerjileri dönüştürmek, sizi ve etrafınızdakileri yükseltip, dünyanın enerjisini de dönüştürecektir. Hepimize önemli bir rol düşüyor burada
Sebebi de bu yaygınlaşmayı fırsata çevirip, insanların duygularıyla oynayıp sadece para kazanmaya çalışan kişiler. (örn; eski sevgiliniz size geri dönecek, sizden başkasını düşünemeyecek…vs) Bizim başkaları üzerindeki etkimiz ancak kendimizi dönüştürerek, örnek olarak var olabilir.
Bana geri dönsün, beni sevsin enerji çalışmaları (büyü hatta) başka birisinin irade alanına girmektir ve hayatının kontrolünü başka birine verdiğinin kanıtıdır. Sizi sadece bu yolla seven, özünüzü, gerçeğinizi sevmeyen birini gerçekten hayatınızda istiyor musunuz ve kendinizi bu kadar mı değersiz görüyorsunuz?
Bilim ve spiritüellik birbirinden ayrı branşlar mı?
Bilim ve spiritüellik (enerji) birbirine çok zıt konularmış gibi bir kutuplaşma söz konusu, bilime inanlar bu tarafa, spiritüelliğe inanlar diğer tarafa gibi bir algı var. Aslında ikisi iç içe geçmiş konular ama nedense insanlar bunu çok kabul etmek istemiyorlar.
Bence bilimi tek sınırlandıran şey her şeyi dokunsal ya da görsel olarak açıklamaya ve kanıtlamaya çalışması ve 5 duyuyla algılayamadığını gerçek saymaması, fakat daha önceden de bahsettiğim gibi 3 boyutta iken sadece 3 boyuttakileri 5 duyumuz ile algılayabiliriz, ama şu an toplamda 12 boyut var ve o boyutları algılayabilmemiz ancak zihin ve enerji gücü ile gerçekleşebiliyor.
Hepimizin beyninde bu boyutları algılayabilmek ve bağlantımızı koparmamak için epifiz bezi yer almaktadır, fakat gelişen dünyada onu kullanmayı ve nasıl aktive edeceğimizi unuttuk, tekrar öğreniyoruz. Her durumu zihnimiz ile açıklamaya çalışıyoruz ama asıl bilgi bilinç altımızda yatıyor…
Zaten bedenlerimizin enerjiden oluştuğu kanıtlanmış bir tez, enerji olmadan beden ve ruh bir olamıyor, organlar çalışmıyor, kimyasal reaksiyonlar gerçekleşemiyor gibi… Her organ bir duyguya bağlı ve duyguları yaratan da bizim inandığımız inançlar, herkes kendi doktoru olabilecek nitelikte fakat bazı zihin limitlerimizi genişletip, unuttuklarımızı tekrardan hatırlamalıyız.
Her mesleğe sonsuz saygım var ama artık zihnimizdeki limitleri genişletmemiz gerektiğine inandığım için bir anımı anlatmak istiyorum; deprem zamanı biriyle konuşup duygularımı aktarmak için benim yaşlarımda bir psikoloğa gittim ve eğer beraber seans yapacaksak gizlimiz saklımız olmasın istedim ve kendi yaşadığım geçmiş yaşam ile ilgili deneyimimi anlattım, tabii ki neredeyse her ruh bilimi ile ilgilenen uzmanların yorumu gibi benim kafamdaki boşlukları doldurmak için oraya uygun hikayeler koyduğumdan bahsetti ve kısacası bana bayağı sıkıntılı biri ya da şizofrenmişim gibi baktı.
Ben de ona “eğer sadece kendi kafamdaki boşlukları dolduruyorsam başkasında işe yaramaması lazım değil mi?” diye sordum ondan da evet cevabını alınca ona kısa bir enerji alan okuması yapmayı teklif ettim ve kabul etti. (Bu konuda açık olduğu için ayrıca teşekkür ediyorum) Enerji alanına bağlandıktan sonra onunla ilgili atalarından gelen inançları aktarmaya başladım ve kadın şok içerisinde gerçekten çok etkilendiğini ve şu an dediğime inandığını söyledi.
Burada anlatmak istediğim zihnimizi limitler ile sınırlandırmadan potansiyellere açtığımızda gerçek değişimler, mucizeler başlıyor. Tabii ki dünya ile bağlantımızı bir kenara atalım demiyorum, şu an dünya düzlemindeysek 2 kavramın beraber çalışmasının bizi dengeye getireceğine inanıyorum ve gerçeğimize yaklaştıracağına.
Yüksek benlik ve alt benlik nedir? Nasıl çalışır?
Alt benlik; bizi aynı acı veren tecrübelerden korumaya çalışan tarafımızdır. Aynı travmaları yaşamamamız için inançları kaydeder ve sürekli tetiktedir. Eğer oradaki inançlar dönüşmezse bu koruyuculuk, sizde anksiyeteye dönüşür.
Yüksek benlik; bizim en yüksek potansiyelimizdeki ve en yüksek enerji seviyemizdeki bilge benliğimizdir ve bizi potansiyelimize ulaştırmak için alt benliğimizle birlikte çalışır ve dönüştürülmesi gereken inançlarımızı genelde hayatta tecrübeler ile gösterir.
İnançlar nasıl oluşur? İnançları değiştirirsek, bize acı veren duygular da değişir mi?
İnançlar aslında yaşadığımız deneyimleri içselleştirmemiz ile oluşur (hatta bazen izlediğimiz filmler, şarkılar bile etki eder) ve o olaya objektif şekilde bakıp inancı, enerjiyi serbest bırakana kadar eko halinde hep aynı durumları çekmeye başlarız hayatımıza.
Ne zamanki ders alınır, inanç değişir o zaman sizdeki etkisi de değişir. Örneğin, ben bilinçaltımda sevilmem, dışlanırım gibi bir inanca sahipsem hep beni sevmeyecek, dışlayacak insanları çekerim hayatıma çünkü bu benim o anki gerçeğimdir, inancımı bulup dönüştürünce gerçeğim de değişir, yeni gerçekler yaratmaya başlarım kendime. Çoğu inanç bize ait değildir aslında, ya DNA ‘mıza işlenmiş şekilde atalarımızdan gelir ya geçmiş yaşamlarımızdan ya çocukluğumuzdaki aile ilişkimizden.
Eğer hayatımızı daha iyi, kaliteli yaşamak, kendi gerçeğimizi oluşturmak ve bize yük olan inançlardan özgürleşmek istiyorsak onların suçu deyip oturamayız, sorumluluk alıp elimizi taşın altına koymamız gerekir. Sonuçta onlar da o zamanki bilgi ve bilinç seviyesi ile ellerinden geleni yapmışlar ya da yapmaya çalışmışlar.
İlginç bir bilgi de önce duygu sonra inanç oluşuyor zannediyoruz fakat tam tersi aslında ve bize asıl acı veren şey duygularımız değil inandığımız, içselleştirdiğimiz kendimiz hakkındaki olumsuz algılarımızdır.
Kısaca inançlar değişir, duygular değişir…
Hayatımızda her istediğimiz gerçekleşebilir mi?
Hem evet hem hayır. İlk önce istediğimiz şey bize mi ait ona bakmalıyız, bunun için de kalbimizin sesini dinlememiz gerekir. Hayatta her şey aslında bizim yaydığımız frekanslarla uyumlanır ve kalbin sesini duyabilmek için önce önündeki duymanızı engelleyen blokajları arındırmak gerekir.
Sonrasında hayat önümüze dileğimizi yaşayabilmek için fırsatlar çıkarır, bu fırsatları görüp değerlendirebiliyor musun ona bakar. Gerçekten istiyor musun gerçekleşmesini, yoksa bahanelere mi sığınıyorsun bunu sorar. Kalpten isteyip, fırsatları görüp harekete geçiyorsan da evet tabii ki gerçekleşir.
Örneğin, genelde çok paramız olsun isteriz fakat eğer bilinç altında çok paraya sahip olursam çevremde kimse kalmaz gibi bir inanç varsa, çok para kazanabileceğin işlerin önünü farkında olmadan kapatırsın, o blokajı kaldırdıktan sonra önüne fırsatlar gelecektir bu fırsatları nasıl değerlendireceğin konusu ise sana kalmış.
Zaman nasıl işler? Geçmişteki inançları değiştirmek geleceği farklı şekilde inşa etmek mümkün mü?
Dünya 3 boyutlu düzleme göre kurgulanmıştır, nasıl her şeyi 3 boyut olarak görüyorsak, zamanı da 3 boyut olarak algılarız; geçmiş, şimdi, gelecek. Fakat aslında durum farklıdır. Zaman ve diğer bütün şekiller evrende ve boyutlar arasında yuvarlaktır.
Nasıl zamanında dünya düz sanılıyordu ve yuvarlak olduğu kanıtlandı, zaman da böyle çalışır başı ve sonu yoktur ve her şey aynı “an”da hissedilir ve olur. “An” da şifa dediğimiz de budur, o an şifalanırsın ve geçmiş ile geleceğin o “an”da değişir. Örneğin, bazen sebepsiz yere kendimizi kötü hissederiz, modumuz düşüktür ama aslında buna sebep olacak hiçbir durum da yoktur o sırada hayatımızda, işte o zaman anlayabilirsiniz ki o ana denk gelen bir zaman düzleminde serbest bırakılmamış ve serbest bırakılmaya hazır bir enerji, inanç sizi rahatsız etmektedir.
Her serbest bırakılmamış enerji, inanç yaşanan olayın 2 katı yaşta ve zamanda sana kendini hatırlatır. Örneğin; 7 yaşında yaşadığın bir olay 14 yaşında kendini hatırlatır ve 14 yaşında çözülmezse 28…vs. 1800 gibi tarihler için ise dikkat ederseniz 100 yılda 1 Dünya’nın farklı yerlerinde benzer durumlar ortaya çıkmaya başlar ta ki dersler alınıp, farklı bir inanç, yol izlenene kadar…
Geçmiş inançlarını değiştirip, geleceğini farklı inşa edebilir misin? Kesinlikle evet. Hatta 1000 yıllık inançları bile tekrar inşa edebilirsin. Nasıl mı? Hepimiz DNA’larına atalarımızdan, ailemizden, geçmiş yaşamlarımızdan yüklenmiş inanç kodlarıyla dünyaya geliyoruz ve kollektif bilinç diye yadsınamaz bir gerçek var. Şu an örneğin bilinçli zihnin ile ateist olduğunu söyle, bilinç altından Allah’ a karşı hata yapmaya korkuyorum gibi bir inanç çıkarsa şaşırma ya da feminizm savunucusu iken erkekler benden üstündür inancı çıkarsa…
Demeye çalıştığım bilinçli zihnin ile şu an her neye inanırsan inan kollektif bilinçle binlerce yıldır aktarılmış inançlar sistemimizde hala var olmaktadır, ta ki bilinç altındaki inançları dönüştürene kadar. Bilinç altındaki her inanç değişiminde geçmişin etkilerini ve geleceği de değiştirebilirsin ve bunu herkes yaparsa dünya değişir. Çünkü zihin inançlarına göre geleceğini tayin eder, örneğin bir ilişkide aldatıldıysan, erkekler/kadınlar beni aldatır inancını benimsediysen ve bu değişmezse geleceğindeki ilişkileri bu inanca göre oluşturursun ya kaçarsın ilişkilerden ya da seni aldatma potansiyeli olan kişileri hayatına çekersin ve gelecek ilişkilerini bu inanca göre tayin etmiş olursun. Eğer o aldatılan ilişkideki alman gereken dersi alırsan, inancını da dönüştürürsen geleceğinde daha sürdürülebilir, sağlıklı ilişkiler çekme şansını doğurursun çünkü artık zihin farklı bir şeyin olasılığına inanıyordur.
Bu hayal gibi gelebilir kulağa ama bu %100 gerçek çünkü zamanı “an”da durdurabilir ve istediğin inanç değişimlerini yapabilirsin, her değişen inanç ile yaydığın frekans değişir ve yaydığın frekans değiştikçe de etrafındakilerin frekansını da etkilemeye başlarsın. Bu yüzden korku frekansı, üzüntü frekansı yaymak iyi değildir, benzer frekansları çağrıştırır.
Fakat tabii ki bu korku ve üzüntü frekansı seni kontrol etmek isteyen ve kendi hayatının kontrolünü eline almanı istemeyenlerin kullandığı bir taktiktir. Korkunun, üzüntünün bitmesi onların yararına olmaz çünkü seni artık kontrol edemezler, bu yüzden de sürekli bu duyguları tetikleyecek olaylar, durumlar yaratırlar, ya da söylemlerde bulunurlar.
Ve siz de daha kötüsü başıma gelir korkusuyla sineye çekersiniz, fakat bu doğru değildir evrende her şey fazlasıyla vardır ve kıtlık bilinci sadece bizim zihinlerimizdedir. Bu duruma uyanan kişi negatif frekanslardan kendini ayırmaya, kendine dilediği hayatı inşa edecek fırsatları çekmeye başlar. Artık negatif duygular, düşünceler kişiyi beslememeye başlar.
Neden insanlar kendini kaybolmuş hissediyor?
Bunun en temel sebebi 3 boyutsal düzlemde bizi yaratan ışık kaynağı tarafından (Allah, Tanrı, Enerji, Anne, Baba, Yaratıcı) terk edildiğimizi, terk ettiğimizi düşünmemizdir. Işık kaynağı en yüksek enerji seviyesidir, orada her şey saftır, negatif enerjiler, negatif hisler yoktur ve hepimiz ondan bir parça taşırız, aslında hiç kaybolmamıştır o bağ sadece artık nasıl o bağlantıyı kuracağımızı unuttuk, korku salan cezalandırıcı inançlar ile, kendimizi cezalandırarak, kendimizi negatif enerjilerde tutarak saf enerjimizi kaybettik ve şimdi tekrar hatırlıyoruz ve o bağı içimizde ve dışımızda kuruyoruz.
Fakat unutmamalıyız ki hiçbirimiz yuvamızdan ayrılmadık, atılmadık, terk edilmedik. İnsanlığın dikkat ederseniz en korktuğu şey bırakmak ve bırakılmaktır. Bir ilişkiyi, işi, ailesini, sevdiklerini ve ölüm korkusu da bırakmanın bir çeşididir (dünyayı, sevdiklerini). Aslında hepimiz başta yaşadığımız o ayrılık “an”ın ekosunu oluşturuyoruz. (Eko; bir duygunun, inancın değişene kadar benzer yankılarda hayatımızda yer almasıdır.)
Aslında sadece bir süreliğine kendimizi bulabilmek, özümüzü hatırlayabilmek ve sevebilmek için ayrılmışızdır, tıpkı bir çocuğun büyüyünce kendini oluşturabilmek, bulabilmek için evinden ayrılması gibi, birçok hata yapar ve hata yapa yapa doğruyu öğrenir ona neyin iyi geldiğini, neyi sevmediğini keşfeder aslında bu özünü keşiftir ama bilir ki ailesi hep oradadır ve kendini bulma yolculuğundan sonra isterse evine, yuvasına dönebilecektir.
Bu bilinci unuttuğumuz ve yanlış kalıpların içinde hapsolduğumuz için bilinç altımızda evimize dönüş yolunu kaybettiğimizi düşünürüz ya da ailemizin artık yaptığımız hatalardan dolayı bizi sevmediğini ve istemediğini (ışık kaynağının). Aslında bütün bu yolculuk senin hata yaparak, kendi doğrunu öğrenerek özünü bulma ve her haliyle kabul etme ve sevme yolculuğundur. Öz ise, benliğine ait olmayan inançlardan özgürleştiğin, neyin sana ait olduğunu bulduğun ve kendini yaşadığın halin.
Gerçeğe nasıl ulaşabiliriz?
Gerçek ruhumuzda saklıdır. Ruhumuz her şeyi bilir ve kaydını tutar aynı şekilde dünyanın da evrenin de kayıt sistemi vardır, insanlık nasıl oluştu, uzay, uzaylılar, evren, dünya, din, hayat seçimleri bütün cevaplar ruhumuzda, evrende ve dünyada gizlidir.
Eğer sana anlatılan yanlış bilgileri çözmek istiyorsan ruhunun önündeki blokajları kaldır ve bilgeliğine güven. Bize yüzyıllardan beri olması gerekenler ve olduğuna inanılanlar anlatılıyor, bir şeyi ne kadar çok dillendirirsen gerçeğin o olur. Ama bu dillendirdiğin şey gerçekten saf gerçeği yansıtıyor mu?
Son söz: Ben Aysu olarak eğer kendini ifade edemeyen, her şeyden korkan, anksiyetesi yüksek, öz güvensiz birinden her gün yeni bir ben yaratabiliyorsam, yapamayacağımı düşündüğüm şeylere her gün bir adım daha yaklaşıp başardığımı görüyorsam, kendi gerçekliğimin peşine düştüysem bunun tek sebebi her şeyin dönüşebileceğine ve sınırların aşılabileceğine olan inancımdır.
Ve inanın sizden daha fazla şey bildiğini düşündüğünüz, sizi sınırlandıranların çoğunun dedikleri doğru değil, tecrübeyle sabit. O yüzden kendinize ve değişimin mümkün olduğuna inanmaktan vazgeçmeyin.
Bu yola benimle çıkmayı tecrübe etmek isteyenler için;
Instagram: kendini_bulmaya_giden_yol