Son yıllarda kadınların birbirlerine benzerliğini ve platformlarda paylaştıkları fotoğraflarında poz verirken dilin ya dışarıda olması ya da dudağın ısırılmasının yoğun şekilde kullanılması sanatçıya ilham kaynağı olmuş. Polvo Why So sergisi
She and Girls Dergisi, Moda Dergisi, Alışveriş Dergisi.
Instagram Hesabımız
Toplum tarafından aynılaştırılmış kadın bedenlerini temsilen elma; duygusal olarak aynılaştırılmış erkek hikayelerini anlatması için de muz formunu çalışan, bu formları bazen farklı öğelerle yan yana getirerek, bazen üzerine bir şeyler çizerek geliştiren sanatçı ile ‘Why So?’sergisini konuştuk.
Samimiyetle söylemem gerekirse beni bu denli etkileyen eserlere uzun zamandır rastlamamıştım. En büyük alkış benden gelsin?
Röportaj: Sedef Tosun
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Ben POLVO, genç ve çağdaş sanatçıyım. Ana öğem heykel olsa da farklı disiplinleri merak ediyor, heykeli onlarla birleştirmeyi seviyorum. Bu bazen çini, bazen mozaik oluyor; bazense heykelin üstüne çizdiğim bir resim.
Renkler beni heyecanlandırıyor. Renkli çalışmayı seviyorum. Bir galeri ya da müzeyi gezerken en çok renkli ve cesur işlerle ilgileniyorum.
İşlerim ilk etapta renkli, eğlenceli çağdaş sanat eserleri olarak görülebilir. Bu bir bakıma doğrudur da. Ancak merak edip sorgulamak isteyenler için her zaman daha fazlasını vaat etmeye çalışıyorum.
POLVO ne demek, biraz tanımlayabilir misiniz?
POLVO, İspanyolca’da ‘toz’ demek. Bu bir anlamda benim mahlasım. Doğumumda bana verilen isimle değil; kendimi ait hissettiğim, içimden akan bir isimle sanat üretimi yapmak istedim.
Havada süzülen bir toz zerreciği kadar belirsiz olmak istedim. Ne yöne gideceğini, nereye konacağını kendisinin bile bilmediği. O anda değişen rüzgarın onu götürdüğü yere giden.
Benim için üretmek böyle bir şey. Belirsiz bir ortamda hayal ediyorsunuz, var etmeye çalışıyorsunuz, ilhamın akışındasınız. Sonra bir anda gideceğiniz yer değişiyor, yola çıkarken planladığınız iş farklı bir yöne taşınıyor. İşte bu toz zerreciği gibi havada asılı kalma ve süzülme hali benim de adımı oluşturdu.
İlk kişisel serginiz “Why So?” nun çıkış hikayesini anlatabilir misiniz?
Kişisel bir yerden anlatmam gerekecek bu hikayeyi…
Evlendim, ayrıldım. Bir süre yaşamam gereken ızdırabı yaşadım. Daha birkaç ay geçmişti ki yakın bir arkadaşım bana ‘yeter, çivi çiviyi söker’ dedi. Bu lafa çok alındım. Öncelikle hissettiğim acıyı anlamıyorlardı.
Ayrıca bunu şahsıma bir hakaret olarak aldım; yasımı yaşayacak kadar gücüm yoktu ve başka bedenleri kullanarak üstünü mü kapatacaktım bunun? Açıkçası benim gibi adalet duygusu gelişmiş bir insana en son söylenecek laftı.
“Kadın Oyunları Festivali 2023” depremzede kız çocukları için perde açacak!
Ama bu laf bende yer etmedi desem yalan olur. İstemeye istemeye karşınıza çıkan profilleri sağa ve sola kaydırarak bir ‘match’ yakalamaya çalıştığınız tanışma aplikasyonlarından birini indirdim.
Kısa bir süre sonra bazı yüzler ‘aynı’ gelmeye başladı. Yuvarlak hatlar, dolgun dudaklar, benzer şekilde yapılmış makyajlar. Dikkatimi çeken başka bir ayrıntı ise poz verirken dilin ya dışarıda olması ya da dudağın ısırılmasıydı.
Bu aynılık bana ilham oldu. Toplum tarafından aynılaştırılmış kadın bedenlerini temsilen elma; duygusal olarak aynılaştırılmış erkek hikayelerini anlatması için de muz formunu çalıştım. Bu formları bazen farklı öğelerle yan yana getirerek, bazen üzerine bir şeyler çizerek geliştiriyorum.
‘Why So?’ kişisel bir deneyimden yola çıkarak normları sorgulayan bir sergi özetle…
Sanatı, topluma mesaj ulaştırmak için bir yol olarak görüyorsunuz, bu serginizde ziyaretçilere aktarmak istediğiniz mesaj nedir?
Temelde normatif yapılara dokunarak aynılığa itiraz ettiğimi söyleyebilirim. Yaptığım şeyi bir ‘başkaldırı’ olarak tanımlayabiliyorlar. Bu kısmen doğru olabilir, ancak bana göre biraz negatif bir tanımlama. Ben yaptığım şeyi, sorgulamaya teşvik olarak görüyorum.
Kimseyi eleştirmiyorum. Yaptıklarım bir yargı barındırmıyor. Ben biraz daha ‘bırakınız yapsınlar’cıyım. Bireyleri ve toplumu serbest bırakmak gerekiyor. Herkesin var olduğu halinden, kendisini değiştirmek zorunda kalmadan mutlu olmasını istiyorum.
Eserlerinizin yaratım sürecinde nelerden besleniyorsunuz? Çalışma şekliniz belli taslaklar üzerinden mi yürüyor, yoksa kendiliğinden mi gelişiyor?
Sosyal formasyonum güçlüdür. Toplumsal yapıyı, kurumları, normatif değerleri okuyabildiğimi düşünüyorum. Bu okuma, bana dokunabileceğim yepyeni alanlar sunuyor.
Bu okumadan sonra yapmak gereken şey, mesajı metaforlardan beslenerek ve estetik kaygıları gözeterek sunmak.
Bunu bir kez tasarladıktan sonra yol büyük oranda çizilmiş oluyor. Yolda birçok şey değişiyor elbette. Ancak çıkış yolunuz hep aynı kalıyor.
Eserleriniz daha önce İstanbul’un yanı sıra Art Miami kapsamında Context Art Miami’de ve Londra’da çeşitli galerilerde sergilendi. Buralarda sanatseverlerden nasıl geri dönüşler aldınız?
Açıkçası Türk çağdaş sanatını yurtdışında ve belirli platformlarda temsil eden her sanatçıyı alkışlamak gerektiğini düşünüyorum. Özellikle mevcut ekonomik konjonktürde işleri yurtdışına taşıyabilmek gerçekten çok kıymetli.
Ben ‘An Apple A Day’ ve ‘Sorry’ isimli işlerimle Miami’ye; daha sonra ‘Celebration of Masculinity’ ve ‘Some Like It Gold’ ile Londra’ya gittim. Londra da aynı zamanda iki farklı işim, başka bir galerinin dijital kataloğuna girdi.
Elma ve muz formları dikkat çekiyor; görenlerin önünde durup bakmasını sağlıyor. Renk ve parlaklık yine insanların hoşuna gidiyor.
Bizim ülkemizde de çağdaş sanatın önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Ancak özellikle Avrupa’ya kıyasla Türk koleksiyonerlerin daha geleneksel ve risk almayan bir yapısı olduğunu gözlemliyorum.